bilimname XVI, 2009/1, 43-58
İSRA VE MİRAÇ OLAYLARI ÜZERİNE BAZI MÜLAHAZALAR
Mehmet AZİMLİ
Doç. Dr., Dicle Ü. İlahiyat F.
mazimli@hotmail.com
Giriş
İslam kültür tarihinde yer alan en tartışmalı konulardan
biri hangisidir? şeklinde
bir soru sorulsa, bu soruya hiç düşünmeksizin “İsra ve Miraç
olayıdır.” cevabı
verilebilir. Bu konuda yapılan meşhur tartışmaların yanı
sıra bir biriyle çelişkili
olarak aktarılan yığınlarca rivayet kültürü, bunun en basit
göstergesidir. Biz burada
bu rivayetlerin içine dalarak konuyu uzatıp iyice sıkıcı ve
anlaşılmaz hale getirmek
istemiyoruz. Ancak, öncelikle İsra ve Miraç olayını ayrı
ayrı değerlendirmek
istiyoruz. Bu bağlamda Kur’an’da geçen İsra olayının ne
olduğunu Mescid-i Aksa
meselesini, devamında ise İsra olayını bazı verilerden
hareketle izah edip kanaatimizi
belirtmek istiyoruz. Bunun ardından Miraç konusunda
verilerden hareketle
bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
İsra Olayı’nın Zamanı ve Miraç İle İlgisi
İsra veya Miraç konusu anlatılırken ilk olarak sürülen delil
İsra Suresi’nin
şu ayetidir: “Kulunu (Muhammed’i) bir gece Mesci-di
Haram’dan kendisine bir
kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksa’ya
götüren Allah’ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.”1
Bu ayetin aktarımı
ardından izah sadedinde genelde; bir gece Hz. Peygamber’in
Mekke’den Kudüs’e
oradan da göklere götürüldüğü belirtilir. Buna göre Hz.
Peygamber’in Mekke’den
Kudüs’e gidişine İsra, Kudüs’ten göklere çıkışına da Miraç
denilir. Bilginler genel
olarak İsra ve Miraç olayını birbirinden ayırarak birinin
dünyadaki Mekke-Kudüs
arası yolculuk olup Kur’an’da bahsedildiğini, diğerinin ise
Kudüs’ten göklere olan
yolculuk olup hadislerde anlatıldığını, dolayısıyla İsra’yı
inkarın küfrü gerektirdiğini,
Miraç’ın inkarının ise küfrü gerektirmediğini belirtirler.2
1. İsra Suresi, 1.
2. Said Havva, el-Esas fi’s-Sunne, Çev; Heyet, İstanbul,
1989, I, 388.
44 Mehmet Azimli
Olayın vukuunun zamanı da oldukça ihtilaflıdır.3
Rivayetlerin genelinde
olayın Mekke döneminde olduğu belirtilirse de, bazıları
vahyin ilk günlerinde olduğunu4
bazıları 5. yılda veya 10. yıldaki Ebû Talib’in ölümünden
sonra olduğunu
belirtirlerken,5 bazıları da birkaç kere vuku bulduğundan
bahsederler.6 Belâzurî,
hicretten bir yıl önce gerçekleştiğini aktarır.7 Bu konudaki
rivayetlerdeki bilgiler
o kadar farklıdır ki, Buhari Miraç olayının peygamberlikten
önce olduğunu bile
belirtmektedir.8
Bilginler arasında İsra ve Miraç olayının aynı gecede mi
yoksa farklı gecelerde
mi olduğuna dair ihtilaf bulunmaktadır. İlk müelliflerin bir
kısmı İsra ve Miraç olayını
ayrı ayrı değerlendirmişlerdir. Buhari, Miraç olayını
anlattığı hadiste İsra olayına ve o
gece Kudüs’e uğradığı gibi konulara değinmemekte, İsra
Olayı’nı ayrı bir olay olarak
değerlendirip ayrı bir babta işlemektedir ve onun
ifadelerinde; Hz. Peygamber’in
Kudüs’e gitmesinden9 oradaki namazdan ve Mescid-i Aksa’dan
bahsedilmemektedir.10
Tarihçimiz İbn Sa’d da iki olayı ayrı başlıklar halinde
farklı olaylarmış gibi inceler.11
Bu da iki olayın vukuunun ayrı zamanlarda olduğunun bir
işaretidir. Bu noktada
biz iki olayı ayrı ayrı değerlendirmek ve izah etmek
istiyoruz.
Bu doğrultuda önce İsra konusunu incelemek istiyoruz. Bu
konunun incelenmesinde
önemli nokta, Hz. Peygamber’in bir gece Mescid-i Haram’dan
Mescid-i
Aksa’ya götürülmesidir. Bu konu izaha muhtaçtır. Bu sebeple
şimdi izah etmeye
çalışalım.
Mescid-i Aksa
İslam Tarihi boyunca genelde Mescid-i Aksa denildiği zaman
Kudüs’teki
Müslümanların ilk kıblesi olarak bilinen mescit akla gelir.
Müslümanlar, yüzyıllardır
ilk kıbleleri olduğu için buraya doğal ve haklı olarak saygı
gösterirler. Özellikle
son yüzyılda burada gerçekleşen Yahudi işgalinden sonra bu
konunun hassasiyeti
üzerinde daha da bir durulmuştur.
Esasen Kudüs’ün Müslümanların ilk kıblesi olduğu inkâr
olunamaz bir gerçektir.
Bakara Suresi’nde gelen ayetler, kıbleyi Kâbe olarak
belirlemeden önce genelde
3. Bkz. Mehmet Sait Hatipoğlu, Müslüman Kültürü Üzerine,
Ankara, 2004, 215.
4. Taberî, Tarihu’l-Umem ve’l-Muluk, Beyrut, 1995, I, 537.
5. İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut, 2005, II, 470.
6. Şibli, Mevlana, Asr-ı Saadet, Çev: Hz. Ömer Rıza Doğrul,
İstanbul, 1978, III, 423.
7. Belazurî, Ensabu’l-Eşraf, Dımeşk, 1997, I, 295.
8. Buhari, Menakıb, 24; Tevhid, 38.
9. Şibli, II, 433-434.
10. Bkz. Buhari, Bed’ü’l-Halk, 6; İbn Kesîr, III, 176.
11. İbn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, Beyrut, 1985, I, 213.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 45
Hz. Peygamber’in yaptığı üzere, hakkında ayet olmayan
konularda Ehl-i Kitab’a
tabi olunduğundan dolayı kıble olarak Kudüs’e
yönelinmişti.12 Medine döneminde
gelen ayetler, Hz. Peygamber’in bu konudaki arzusuna da
uygun olarak Kâbe’ye
dönülmesini istemiş ve bundan sonra bu uygulana gelmiştir.13
Kur’an’da İsra Suresi’nde Hz. Peygamber’in bir gece
Mescid-i-Haram’dan
Mescid-i Aksa’ya götürülmesi konusundan bahsedilmektedir.
Mescid-i Haram’ın
Mekke’deki Kâbe’nin bulunduğu yer olduğu belli olunca, onun
buradan alındığı
bellidir. Ancak götürüldüğü yer konusunda bazı problemler
mevcuttur.14 Götürülen
yer acaba Kudüs’teki mescit midir? Bu noktada Kudüs’teki
mescidin Mescid-i Aksa
olup olmadığı konusunu incelemek istiyoruz.
Kur’an’da, Mescid-i Aksa tabiri konusunda tek bir kullanım
bulunmaktadır.
İsra Suresi’ndeki ayette geçen Mescid-i Aksa tabirini bilginler
genelde Kudüs’teki
mescit olarak yorumlarlar. Ancak bunu kesin olarak bildiren
bir karine bulunmamaktadır.
Ayrıca ayette geçen Mescid-i Aksa için “En Uzak Mescit”
olarak bir
niteleme yapılırken, Rum Suresi’nde gelen bir ayette ise
Kudus’ten bahsedilirken,
“yakın yer” diye nitelendirilmesi, üzerinde düşünülmesi
gereken ilginç bir kullanımdır:
“Rumlar en yakın bir yerde yenildiler.”15 Sonuç olarak
Kur’an’dan Mescid-i
Aksa’nın yeri konusunda net bir bilgi öğrenemiyoruz.
Yahudilerin Mescid-i Ulya dedikleri bu yere Araplar genel
olarak Beytu’l-Makdis
derlerdi. Arap şiirinde de bu şekilde kullanılıyordu.16
Hadislere bakıldığı zaman ise bu
konuda bir netlik oluşmamaktadır. Hz. Peygamber’den gelen
rivayetlere baktığımız
zaman Kudüs’teki mescitten bahseden hadislerde, genel olarak
Mescid-i Aksa olarak
değil, Beytu’l-Makdis olarak kullanılmaktadır. Mescid-i Aksa
olarak kullanımı ise
çok azdır.17 O kadar ilginçtir ki, Miraç anlatımları
aktarılan hadislerde18 ve benzer
12. Hz. Peygamber’’in Kur’an dışında da vahiy aldığı
konusunda Kur’an’da da işaretler bulunmaktadır.
Bkz. Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, IV, 391; Ayrıca değişik
örnekler için bkz. Hayri Kırbaşoğlu, İslam
Düşüncesinde Sünnet, Ankara, 2000, 234-235.
13. Bakara, 144.
14. Bkz. Abdallah El-Khatıb, “Jerusalem in the Quran”,
British Journal of Middle Eastern Studies,
(2001), 28(1), 25–53.
15. Rum, 2.
16. Mikail Bayram, “Kur’an’da Adı Geçen Mescid-i Aksa
Nerededir?” İktibas, Sayı, 274, Ankara, 2001,
sh. 46.
17. Mescid-i Aksa ve Beytü’l-Makdis kelimelerinin
hadislerdeki kullanımları için Bkz. Wensick, Concordance,
c. VIII, sh. 305 ve 333.
18. İbn Sa’d, I, 215.
46 Mehmet Azimli
rivayetlerde19 bile 20 burası Mescid-i Aksa olarak değil
de,21 Beytu’l-Makdis olarak
nitelendirilmektedir.22
Mescid-i Aksa tabirinin geçtiği az sayıdaki hadis
rivayetlerinden Buhari’de iki
adet kullanım geçmektedir ki, sadece buna değinip meseleyi
izah etmek istiyoruz.
Buhari de geçen rivayette: “(Namaz ve ibâdet için) hiç bir
mescide sefer edilmesi
doğru değildir. (Ziyâde sevâb umarak) yalnız (şu) üç mescide
sefer edilir: Mescid-i
Harâm, Mescid-i Resûl (aleyhi’s-selâm) ve Mescid-i Aksâ.” 23
Buhari’de aynı kitabın
iki yerinde geçen bu hadisin ikisi de “Kazae b. Haruş” adlı
bir raviden gelmektedir.
Bu şahsın kim olduğu bizzat Buhari’deki ikinci rivayetin
senetinde verilmiştir.
Senette geçtiğine göre; bu şahıs, Emevilerin ünlü Kufe
valisi Ziyad b. Ebih’in (veya
Ebi Süfyan da denilir) kölesidir.
Bilindiği gibi Ziyad ve ailesi kendilerini Emevilere adamış
bir ailedir. Nitekim
Ziyad Emeviler adına Kufe ve Basra’da önemli görevler
yaparken, oğlu Ubeydullah
ise Kerbela’da Hz. Hüseyin’in öldürülmesini emreden Kufe
valisidir. Buhari’nin
rivayetini aktardığı ravi “Kazae” işte bu aileye bağlı olup
mevaliden bir şahıstır.
Ravi Kazae’nin hakkında Abdülmelik b. Mervan’ın kölesi
olduğuna dair bilgiler de
vardır.24 Zehebi, onun hakkında: “Sağlam olmadığı ve
kendisine güvenilmeyen biri
olduğunu” söyler.25 Her ne olursa olsun sonuç olarak bu
rivayetin ravisi bir Emevi
sempatizanıdır ve Buhari’deki iki rivayetin de bu şahıstan
aktarılması, ihmal edilemeyecek
kadar önemli bir detaydır.
Yine, bu rivayeti aktaran İbn Şihab ez-Zuhri’nin bir emevi
sempatizanı26 olup
Emevilerden yardım almak üzere27 Şam’a gittiği
bilinmektedir.28 Yâkûbî; Emevi
halifesi Abdülmelik’in Kâbe’yi elinde tutan rakibi Abdullah
b. Zübeyr ile mücadele
ettiği sırada Şam bölgesi hacıları için Kâbe’nin yerine
Mescid-i Aksa’yı ikame ettiğini,
Haccı yasakladığını ve halkın Kâbe’de tavaf yapar gibi
Kudüs’te tavaf yapmaya
zorlandıklarını, bunun üzerine halkın Abdülmelik’e:
“Allah’ın farzı olan haccı niye
19. Belazurî, I, 296.
20. İbn Sa’d, I, 215.
21. İbn Hişâm, es-Siretu’n-Nebeviyye, Beyrut, 1994, III,
252vd.
22. İbn İshak, Siretü İbn İshak, Konya, 1981, 463.
23. Buhari, Fadlu’s-Salah, 1, 6.
24. Aynî, Umdetu’l-Karî, Beyrut, 2005, V, 578; İbn Asakir,
Tarih-u Dımeşk, Beyrut, 1998, c. 49, sh.
321.
25. Zehebî, Mizanu’l-İtidâl, Beyrut, 1995, V, 472.
26. Bayram, 47.
27. Josef Horovitz, İslami Tarihçiliğin Doğuşu, Çev; Ramazan
Altınay, Ramazan Özmen, Ankara,
2002, 58.
28. Bkz. Zehebi, Tezkiretu’l-Huffaz, Beyrut, Trz. I, 110;
İbn Sa’d, VII, 157; İbn Kuteybe, el-Mearif,
Beyrut, 1970, 208.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 47
yasaklıyorsun?” şeklindeki itirazına, Abdülmelik’in;
Zuhri’den rivayet ettiği ve
yukarıda aktardığımız üç mescit hadisini naklederek cevap
verdiğini” aktarır.29
Bunlar Abdullah b. Zubeyr’e karşı mücadele eden Emevilerin,
Mekke ve Medine
gibi iki önemli şehri ve bu şehirlerdeki iki önemli mescidi
ellerinde bulundurmasından
dolayı, İbn Zubeyr’e karşı Kudüs’ü ön plâna çıkarma
gayretleri sonucu bu
tür rivayetlerin ortaya konulduğunu ve Beytu’l-Makdis
kullanımlarının Mescid-i
Aksa kullanımına dönüştürüldüğünün göstergelerindendir.
Ayrıca o dönemin
müelliflerinin kitaplarında bu rivayetteki Mescid-i Aksa
tabirinin Beytu’l-Makdis
veya Mescid-i İlya olarak geçmesi de ayrı bir göstergedir.30
Buhari’nin de bab
başlığını Beytu’l-Makdis olarak kullandığı halde, rivayette
Mescid-i Aksa şeklinde
kullanılması da dikkat çekicidir.
Muhammed Hamidullah da bu görüşe katılarak aktardığımız üç
mescitten
bahseden hadis konusunda şu değerlendirmeyi yapar;
“Buhârî’nin hocasının hocası
Ebû’l-Yemân, sağlığında bu hadisi naklederken, hadisin o
sıradaki metni şöyleydi:
“Mescid-i Haram, şu karşınızda duran sizin Mescidiniz ve
İlya” (Mescid-i Aksâ
ifadesi yoktur). (Bk. M. M. Azami, Studies in Early Hadits
Literature, Arapça Ek,
s. 154, Ebû’l-Yemân’ın elyazması nüshası). Yine titiz bir
hadis ravisi olan Müslim
de, aynı hadisin metninde İlya sözcüğünü kullanmıştır. Kudüs
için kullanılan ilya
teriminin, Buharî tarafından, Ebû Sufyan’ın Herakliyus’la
olan karşılaşmasının
anlatıldığı meşhur hadiste (Buharî, 1/1/6) de kullanıldığını
hatırlatalım. Hulefâ-i
Râşidîn döneminde, aynı İlya terimi, Hz. Ömer Kudüs’ü
fethettiği zaman şehrin
sakinlerine verilen himaye ferman ve imtiyaz namelerinde
kullanılmıştır. Bu belgelerde
İlya terimi beş kez geçmektedir Bk. Tarih, I, 2405-6; benim
yazmış olduğum
Documents, II, Nº 261, ve el-Vesâ’ik, Nº 357; Lanepole, “The
First Mohammedan
Treaties with Christians”, Proceedings of Royal Irish
Academy, 1904, s. 232 vd.).31
Hadis kaynaklarındaki Mescid-i Aksa kullanımı ile ilgili
rivayetlerin bir kısmının
zayıflığı ve kendi içindeki çelişkiler dolayısıyla hepsini
söz konusu etmeyip
sadece Buhari’deki rivayetin tahlili ile yetinmek
istiyoruz.32 Belki de bu problemlerden
dolayı İslam rivayet kültüründe Mescid-i Aksa’nın dünyada
olmadığı, gökte
bir mescit olduğu ve Hz. Peygamber’in de orada peygamberlere
namaz kıldırdığı
29. Yakubi, Tarihu’l-Yakubî, Beyrut, 1993, II, 178.
30. Ezraki, Ahbaru Mekke, Mekke, 1996, II, 64.
31. Bkz. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamber’i, Çev; Mehmet
Yazgan, İstanbul, 2004, 270 nolu
dipnot.
32. Bu aktardığımız hadis dışında bazı hadis kitaplarında
Mescid-i Aksa ile ilgili bu tür kullanımlar,
Buhari, Enbiya, 41; İbn Mace, Mesacid, 7, İkame, 198; Ebû
Davut, Menasik, 8, gibi yerlerde görülebilir.
Bu hadislerin de bizzat aktaranlar tarafından zayıf
oldukları ve metin problemleri taşıdıkları
belirtilir.
48 Mehmet Azimli
şeklinde rivayetler de bulunmaktadır.33
Konunun daha net bir izahı için öncelikle sahabe döneminde
bu konunun
nasıl algılandığına bakmak gerekir. Esasen Hz. Peygamber
döneminde burada
mescit olmadığı34 ve hicretten yaklaşık yarım asırdan fazla
süre sonra burada mescit
oluşturulduğu ortadadır.
“O günkü Arap toplumu Mescid-i Aksa denince neresini
anlıyordu?” meselesi
iyi izah edilirse konu daha net olarak ortaya
çıkabilecektir. Bu noktada sahabelerin o
dönemdeki kanaatlerini ve Kudüs’ü fethettikten sonra
Mescid-i Aksa konusundaki
tavırlarını da gözlemlemek gerekir.
Kudüs’ün, Hz. Ömer döneminde Kudüs halkının Hz Ömer ile sulh
antlaşması
imzalayarak teslim edildiği belirtilir. Bazı rivayetlerde bu
antlaşmayı halifenin Kudüs’e
bizzat gelerek imzaladığı, bazılarında ise Kudüs’e gelmediği
ve Kudüs’e yakın Cabiye
denilen yerde imzaladığı belirtilir. Onun Kudüs’e gittiğini
anlatan rivayetlerde ise
çok etraflıca anlatımlar bulamamaktayız. Kudüs’ün fethi ve
anlaşma konusunda bir
netlik olmayıp ihtilafların olduğundan bahseden Yakubi,
halifenin şehri sulhen teslim
aldığından bahsetse de Mescid-i Aksa ile ilgili hiçbir bilgi
vermemektedir. Tersine
halifenin yerli halka verdiği ahitnamede onların
kiliselerine (Mescid-i Aksa denilen
yer o anda kilise idi) dokunulmayacağı ve işgal
edilmeyeceği(camiye çevrilmeyeceği)
sözü verilmektedir.35 Belazurî ise fetih olayından
bahsettiği halde Mescid-i Aksa’dan
hiç bahsetmemektedir.36 Taberî’de geçen ve onun da tam
yerini bilemediği anlaşılan
bir rivayette Hz. Ömer’in bir yeri temizletip orada namaz
kıldığından bahsedilse
de37 buranın Mescid-i Aksa olduğu hakkında bilgi
verilmemektedir. Üstelik nerede
namaz kıldığına dair de net olarak bir ifade
bulunmamaktadır.38 Halbuki eğer
Kur’an’da böyle bir mescitten bahsedildiyse halife ve
sahabelerin büyük bir arzu ile
oraya ulaştığından söz edilmeliydi. İbnü’l-Esir, fetih
konusunu “Beytu’l-Makdis’in (ki
orası İlyadır) fethi” başlığı altında anlatır, ancak
Mescid-i Aksa ile ilgili bir konuya
hiç temas etmez.39 İbn Kesîr, Taberî’de aktarılan konuyu
tekrar eder, ancak onda da
net bir bilgi bulamamaktayız. Hatta tam tersine o dönemde
buraya Mescid-i Aksa
değil, Beytu’l-Makdis dendiğini söyler. 40
33. Hamidullah, 241vd; Wensick, “Mescid-i Aksa”, İA.
34. Süleyman Ateş, Yüce Kur’an Tefsiri, İstanbul, 1989,
XIII, 274.
35. Bkz. Yakubi, II, 36-37; Buhl, “Kudüs”, İA.
36. Bu konuda çok farklı rivayetlere rastlıyoruz. Belazurî,
Fütuhu’l-Buldan, Beyrut, 1991, 144.
37. Taberî, II, 450.
38. Ateş, XIII, 271.
39. İbnü’l-Esir, el-Kamil, Beyrut, 1995, II, 499.
40. İbn Kesîr, V, 126-127.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 49
Sonuç olarak sahabilerin de gerek fetih gerek fetih sonrası
“Mescid-i Aksa
burasıdır, ilk kıblemiz burasıdır.” diyerek tazim ettikleri,
önem verdikleri veya
Mescid-i Aksa’yı bulmak ve yerini tesbit etmek için bir
araştırma, bir gayret içerisinde
bulunduklarına dair bir bilgi kaynaklarda aktarılmamaktadır.
Meselenin bu yönü
ilginçtir. Nitekim Hz. Ömer’in bir kiliseye gittiği, namaz
vakti olunca Müslümanlar
kiliseyi mescide çevirir korkusuyla oradan çıkıp onun
karşısında bir yerde namaz
kıldığı, onların kiliselerine dokunmadığı ve namaz kıldığı o
yerin halen mescit olarak
kullanıldığı bildirilir.41 Ancak halifenin Mescid-i Aksa’yı
bulma konusunda neden
bir gayretinin olmadığını düşünmek gerekir.
Doğrusu Kudüs’teki Mescit hakkında fetihten sonraki ilk
bilgi yaklaşık 50 yıl
sonra bir Hıristiyan gezginin Müslümanların oradaki
kilisenin bir tarafında namaz
kıldıkları şeklindeki aktarımdır.42 Esasen bu bilgi zaten
Taberî’de kısmen bulunmaktadır.
Ancak buranın neresi olduğuna dair net bir bilgi
verilmemektedir.
Burada şu soruyu sormak gerekiyor; Müslümanlar fethettikleri
bu şehirdeki,
Kur’an’da bahsedilen, Hz. Peygamber’in miraca yükseldiği ve
peygamberlere namaz
kıldırdığı Mescid-i Aksa’yı araştırma çabası içine neden
girmediler? Burayı neden
merak etmediler? Bu mescitte namaz kılma gayreti içine
düşmediler? Veya Abdulmelik
dönemine kadar burada Mescid-i Aksa’yı kurma ve inşa etme
düşüncesine
neden girmediler?
Sahabilerin Kudus’te böyle bir girişimde bulunmamalarının
sebebi, muhtemelen
onların buradaki kiliseyi Mescid-i Aksa olarak
algılamamalarından kaynaklanıyordu.
Nitekim bu konuda sahabilerin Hz. Peygamber’in Kudüs’e
geldiğine dair bilgileri
reddettikleri şeklinde bilgiler de mevcuttur.43 Onlarda
böyle bir algı olsaydı, derhal
burayı eski haline çevirir ve mescit yaparlar, en azından
gidip ziyaret ederlerdi.
Esasen Kudüs’teki yapının Mescid-i Aksa olarak algılanması ve
böyle bir mescidin
ortaya çıkması, fethinden yaklaşık 50 yıl sonraki siyasi
mücadeleler sonucudur.
O zamana kadar da böyle bir yapı Kudüs’te mevcut değildi.
Hicaz’daki Mekke ve
Medine gibi iki kutsal şehri ve buralardaki mescitleri
elinde bulundurup Şam’daki
Emevi halifeliğine karşı mücadele eden sahabeden Abdullah b.
Zübeyr’e karşı Emevi
halifesi Abdülmelik, kendi bölgesindeki insanların hac için
gittikleri Mekke’de siyasi
rakibi tarafına geçmelerinden endişe ederek bir diğer kutsal
yer olarak Kudüs’ün
öne çıkarılmasını sağlamıştır. Bunun için oradaki kilisenin
yerine Mescid-i Aksa’yı
inşa etmiş,44 hatta hac merkezini değiştirmeye gayret ederek
böylece bir müddet
41. Taberî, II, 449.
42. Nebi Bozkurt, “Mescid-i Aksa”, DİA.
43. Misal verecek olursak Hz. Huzeyfe böyle bir düşünceye
inanmıyordu. İbn Kesîr, II, 474.
44. İrfan Aycan, İbrahim Sarıçam, Emeviler, Ankara, 1993,
145.
50 Mehmet Azimli
burada tavaf yapılmasını sağlamıştır.45 Ayrıca yukarıda
incelediğimiz hadisler de
bu gaye için uydurulmuş ve Kudüs’ün kutsallığını ispat etmek
üzere Emevilerce
kullanılmıştır.
Bugün Mescid-i Aksa olarak bilinen yapının ilk yapılış
tarihi bu anlamda
bizim için önemlidir ve bize bu konuda önemli sonuçlar
sağlayacaktır. Konuyu
fazla uzatmadan bu günkü Kudus’te Mescid-i Aksa olarak
bilinen yapının ne için,
ne zaman ve hangi gaye ile yapıldığını İbn Kesîr’in
tarihinden uzun bir alıntı ile
aktarmak istiyoruz: “Bu senete Abdülmelik b. Mervan,
Kudüs’te Mescid-i Aksa’daki
kayanın(Kubbetü’s-Sahra) üzerine bina yaptırmaya ve Mescid-i
Aksa’yı onarmaya
başladı. Bu onarım işi hicretin yetmiş üçüncü senesinde
tamamlandı. Bunun
sebebi de şu idi: Abdullah b. Zübeyr, Mekke’yi istila ettiği
zaman Mina ve arefe
günlerinde insanların Mekke’de ikamet ettiği günlerde hutbe
irad ediyor, hutbesinde
Abdülmelik’in aleyhinde konuşuyor ve Mervanoğullarının
kötülüklerini anlatıp
şöyle diyordu: “Peygamber (s.a.v.), Hakem’e (Abdülmelik’in
dedesi) ve onun nesline
lanet etti. Peygamber (s.a.v.) onu kovdu ve lanetledi.”
Abdullah b. Zübeyr, insanları kendisine biata davet ediyor,
çok fasih konuşuyordu.
Şamlıların büyük çoğunluğu ona meylettiler. Abdülmelik, bunu
duyunca
insanları hacdan menetti. Hacca gitmelerine müsaade
etmeyince insanlar ona
kızdılar. Bundan sıkıntı duymaya başladılar. O da Mescid-i
Aksa’daki kayanın
üzerine kubbe yapmaya ve Aksa mescidini inşa etmeye başladı
ki, bu sayede insanları
hacca gitmekten alıkoysun ve gönüllerini Kudüs’e yöneltsin.
Nihayet insanlar
inşaatın tamamlanmasından sonra Kudüs’e gidip kayanın
etrafında, tıpkı Kâbe
etrafında tavaf eder gibi dönüp tavaf etmeye başladılar.
Bayram gününde orada
kurban kesiyor, saçlarını traş ediyorlardı……
Abdülmelik, Beyt-i Makdis’i tamir etmek istediği zaman oraya
bol miktarda
para ve işçi gönderdi. Onarım işini de Reca b. Hayve ile
Yezid b. Selam adındaki
azatlısına tevdi etti. Memleketin çeşitli yerlerinden
sanatkarları toplayıp Beyt-i
Makdis’e gönderdi. Ayrıca bol miktarda da para gönderdi.
Reca b. Hayve ile Yezid’e,
bu iş için tereddütsüz olarak bol masraf yapmalarını
emretti. Onlar da bu için
büyük miktarda para harcadılar. Kubbeyi inşa ettiler, çok
güzel bir yapı meydana
geldi. Orayı renkli mermerlerle döşediler. Kubbenin üzerine
de biri kış mevsimine
mahsus olmak üzere kırmızı maden filizinden, diğeri de yaz
mevsimine mahsus
olmak üzere deriden iki örtü yaptılar. Kubbeyi çeşitli
perdelerle çevrelediler. Oraya
hizmetçiler tahsis ettiler, çeşitli kokular, misk-i amber ve
safranları oraya saçtılar. Çok
masraf yapıyorlar, geceleyin kubbeyi ve mescidi buhurlarla
tütsülüyorlardı. Altın
ve gümüşten kandiller, altın ve gümüşten zincirler asarak
orayı süslediler. Miskle
45. Bkz. Casim Avcı, “Kudüs”, DİA.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 51
kaplı, ay parçasını andıran dallarla süslediler. Mescide ve
kayanın(Kubbetu’s-Sahra)
üzerine yapılan kubbenin üstüne renkli sergiler serdiler.
Buhurları tütsüledikleri
zaman kokusu uzak mesafeden hissediliyordu. Orayı ziyaret
eden bir kimse dönüp
memleketine vardığında kendisinden günlerce misk, tütsü ve
güzel kokular saçılıyordu
ve onun Mescid-i Aksa’daki kayalığa gittiği ve Kudüs’ten
geldiği anlaşılıyordu.
Mescid-i Aksa’da çok sayıda hizmetçi ve kayyum vardı. O gün
yeryüzünde ondan
daha güzel bir bina ve kayalığın üzerindeki kubbeden daha
göz alıcı bir kubbe
yoktu. Öyleki insanlar, Ka’be’ye haccetmeye gitmeyip oraya
gelmeye başladılar. Hac
mevsiminde ve diğer zamanlarda Mescid-i Aksa’dan başka bir
yere gitmez oldular.
İnsanlar böylece büyük bir fitneye düştüler.
Abdülmelik ve adamları, Mescid-i Aksa’da ve kayalığın
kubbesinde ahiretteki
manzaraları andıran yalancı işaretler ve alametler koydular.
Sırat köprüsünün, Cennet
kapısının, Rasûlullah (s.a.v.)’in mübarek ayağının ve
Cehennem vadisinin tasvir ve
resimlerini Mescid-i Aksa’nın kapılarına ve birçok yerine
yaptılar. Böylece insanlar
aldandılar. Bu aldanış zamanımıza kadar sürmüştür. Kısaca
diyeceğimiz şudur ki,
Beyt-i Makdis’teki kayalığın üzerine yapılan kubbenin
inşaatı tamamlandığında,
yeryüzünde o kubbe kadar güzel ve göz alıcı başka bir kubbe
yoktu. Oraya birçok
taş, mücevher ve mozaik yerleştirdiler. Göz alıcı birçok
şeyleri taktılar.”46
Muhammed Hamidullah da Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki mescit
olmadığı
şeklindeki kanaatini şu şekilde aktarır: “Kanaatimizce, Buharî’nin
yaşadığı dönemde
Halife Abdülmelik tarafından Kudüs’te yaptırılan Kaya
mescide verilen ad, o denli
yaygın hale gelmişti ki, eski adı olan İlya Capitolina çok
geçmeden unutulmuştu.
Kendi aralarında anlaşmak isteyen kimi yazarlar ise, artık kullanılmaz
hale gelen
bu ismin yerine, daha yaygın olan Mescid-i Aksa’yı kullanır
oldular. Kuşkusuz Kur’an
biraz sonra gelecek olan ayette (İsra: 17/7) kısaca
el-mescid terimini, yeryüzündeki bir
mescit için, belki de Kudüs mescidi için (belki de bir önceden
haber veriş bağlamında)
kullanmaktadır. Ben şahsen, burada kastedilenin, ilk ayette
geçen “mescidu’l-aksâ”
ile aynı olduğunu sanmıyorum. Surenin ilk ayetinde Muhammed
(AS)’in miracı söz
konusu edilmektedir. 2-8. ayetlerde ise, benzer bir olaya
değinilerek, Musa (AS)’nın
miracından ve Yahudileri İslam’ı kabul etmeye ikna etmek
için İsrailoğulları arasında
ilahî emre karşı gelen kimselerin akıbetinden
bahsedilmektedir. Bir yandan
Muhammed’in gökyüzüne uruc ettiğini söyleyip bir yandan da
Kur’an’ın sadece
Kudüs’ten söz ettiğini söylemek pek mantıklı
görünmemektedir. Muhammed (AS)’in
gökyüzünden dönüş sırasında önceki peygamberlerle birlikte
kılınan namaza imamlık
etmek üzere Kudüs’e uğradığı doğrudur, ancak bu, Miraç gibi
büyük çaplı bir yolculuk
içerisinde fazla önem taşımayan bir olaydır. Biz, Kudüs’ün
de Miraç olayı içerisinde
46. İbn Kesîr, VI, 35-36.
52 Mehmet Azimli
yer aldığını, ancak Kur’an’ın bundan bahsetmediğini söylemek
istiyoruz. 47
Yukarıda İbn Kesîr’in bahsettiği Mescid-i Aksa ve onunla
birlikte kutsal
özellik kazandırılmak üzere inşa edilen Kubbetu’s-Sahra’nın
durumu konusunda
İbn Teymiye’nin ise kanaati şu şekildedir: “İlk zamanlar bu
kutsal taşın (peygamberin
miraca çıktığı söylenilen) üstü açıktı. Buna rağmen ne
sahabilerden biri, ne
başlarındaki komutanlar ve ne de aralarında bulunan alimler
buraya özel bir saygı
göstermişlerdir. Bu taşın üstü gerek Ömer’in (r.a.),
Osman’ın (r,a.), Ali’nin (r.a.) halifelikleri
sırasında ve gerekse Muaviye’nin, oğlunun ve torununun
hükümdarlıkları
döneminde hep açık kaldı. Fakat Abdülmelik döneminde taşın
üzerine kubbe yapıldı.
Söylendiğine göre o da şöyle oldu. Bilindiği gibi Abdülmelik
ile Medine’de oturan
Abdullah b. Zübeyr arasında çatışma vardı. Bu arada hacca
giden Müslümanlar
bu fırsattan yararlanarak Abdullah b. Zubeyr ile
görüşüyorlar veya haccı bahane
ederek onunla buluşmaya gidiyorlardı.
İşte bunu önlemek isteyen Abdülmelik, Beytü’l-Mukaddes’teki
kutsal taşın
önemini arttırabilmek için üzerine kubbe yaptırmış ve onu
yaz kış değiştirilen örtülere
büründürmüştür. Böyle yapmaktaki amacı halkı Beytül
Mukaddes’i ziyaret etmeye
özendirerek hacc vesilesi ile Abdullah b. Zübeyr’in yanına
gideceklerin sayısını
azaltmaktı. Bilindiği gibi “İnsanlar hükümdarlarının
dinindendirler” diye meşhur
bir söz vardır. İşte bu deyimin pratik bir tezahürü olarak
Müslümanlar o günden
sonra daha önce hiç eşi görülmemiş biçimde bu kutsal taşa ve
Beytü’l-Mukaddes’e
saygı göstermeye başladılar. Bu arada halkın bu ilgisini
daha da arttırmak için bu
konudaki Yahudi masallarını anlatıp yayan kimseler türedi.”
48
Buraya kadar anlattıklarımızdan sonra gerek peygamber
dönemindeki kullanımlar,
gerek sahabe dönemindeki uygulamalardan ortaya çıkıyor ki;
Mescid-i Aksa
ile Kudüs’teki bir yapı kastedilmemektedir. Hz. Peygamber de
o gün olmayan bu
mescide gitmemiştir. Miraç gecesi bu mescide uğrayıp
peygamberlere namaz kıldırdığı
şeklindeki anlayış, Emevi döneminde oluşturulmuştur.49
Genelde o dönemde
Beytu’l-Makdis olarak adlandırılan bu yere Mescid-i Aksa
denmesi, esasen hicretten
yaklaşık yarım asır sonraki dönemde yani Abdülmelik
döneminde verildiği ortaya
çıkmaktadır. Yani siyasi rakipleri İbn Zübeyr’in
hâkimiyetindeki Mekke’ye karşılık
Kudüs’ü yüceltmek isteyen Emevilerin çabası sonucu
olmuştur.50 Sonuçta Kudüs’e
uğrama meselesi, Miraç olayına Emevilerce sokulmuş bir
hikâye olarak karşımıza
47. Hamidullah, 270. dipnot
48. İbn Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Çev; Salih Uçan,
İstanbul, 1991, II, 337.
49. Bkz. Ateş, XIII, 270; Alfred Guillaume, “ Garpte İslam
Tetkikleri”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi,
İstanbul, 1954, Editör; Zeki Velidi togan, C, I, Cüz, 1-4,
125-126.
50. Wensick, “Mescid-i Aksa”, İA.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 53
çıkmaktadır.51
Bu durumda şu soru akla gelmektedir. Eğer Hz. Peygamber’,
Kudüs’teki mescide
götürülmedi ise nereye götürülmüştür? Kur’an’ın onun bir
gece götürüldüğüne
dair ifadesi kesindir. Bu durumda bir gece götürüldüğü o
mescidi tespit etmek
gerekmektedir.
Bu sorunun cevabını ilk kaynaklarda bulabiliyoruz. İlk siyer
kaynaklarımızdan
Meğazi yazarı Vakidi(h.201); “Hz. Peygamber’in Mekke
civarındaki Ci’rane’ye
Zî’l-Ka’de’nin son beş gününde, Perşembe günü gelip orada on
üç gece kaldıktan
sonra, karşı yakada bulunan Mescid-i Aksâ’ya geçip orada
ihrama girdiğini, Hz.
Peygamber’in namazgahının Ci’râne’deki Mescid-i Aksa
olduğunu; Mescid-i Ednâ
(Yakın Mescid) adını taşıyan mescidi ise, Kureyşli bir
adamın yaptığını; Resulullah’ın,
Ci’râne vadisini ihrâmsız geçmediğini” aktarır.52
Klasik kaynaklarımızdan Ahbar-u Mekke’nin yazarı Ezraki ise
(h.212) mescit
listeleri verdiği yerde; “Mücâhid’le birlikte Ci’râne’de
vadinin arka tarafından ihrama
girmiş olan Muhammed ibn Târik, Hz. Peygamber’in de buradan
ihrama girdiğini
söylemiş ve demiştir ki: ‘Ci’râne’de birlikte ihrama
girdiğim Mücâhid bana dedi
ki: Mescid-i Aksa, vâdînin öte yakasında, Peygamber’in namaz
kıldığı yerdir. Bu
Mescid-i Ednâ (Yakın Mescid) ise Kureyşli bir adamın bir
duvar çevirerek yaptığı
namazgahtır’.” 53
Bu ifadelerden şu ortaya çıkıyor ki; Hz. Peygamber ve Müslümanlar
Mekke
döneminde yasaklı yıllarda Mekke’de dağ başlarına vadilere
gizlice ibadet etmeye
gidiyorlardı, bazen de uzaklaşıp uzun süre gelmiyorlardı. Bu
dönemde değişik
yerlerde namaz kılmayı âdet haline getirdikleri mescit
yerleri oluşmuştu.54 İşte bu
mescitlerden en uzakta bulunanına da “en uzak mescit”
anlamında Mescid-i Aksa
denildi. Sahabiler uzaklaşarak namaz kıldıkları bu
mescitlerin çoğu hicretten sonra
ihtiyaç kalmadığı için terk edildi. Mescid-i Aksa da bu
şekilde terk edilip ancak
teberruken ziyaret edildi. İşte Hz. Peygamber’, H. 8 yılda
Mekke’ye 8 km uzaktaki
bu yerde ihrama girdi.55
İsra olayı da Kur’an’ın nekre bir ifade ile belirttiği
şekilde ne zaman olduğu
belli olmayan ve Mekke dönemi yıllarında bir gece Mescid-i
Haram’dan Cirane’deki
Mescid-i Aksa’ya götürülmesi olayıdır. “Götürme” tabiri
Kur’an’da zaman zaman
51. Guillaume, 125-126.
52. Vakidi, Kitabu’l-Meğazi, Beyrut, 1984, III, 958.
53. Ezraki, II, 207.
54. Bu mescitlerin listeleri ve isimleri için bkz. Ezraki,
II, 64 vd.
55. Bayram, 47.
54 Mehmet Azimli
kullanılan işlerin Allah’a izafesi anlamında Kur’an’ın
benimsediği bir üsluptur.56
Nitekim buna benzer bir ifade Hz. Peygamber’in Bedr
Savaşı’na çıkması ile irtibatlı
olarak kullanılmıştır: “Nitekim Rabb’in seni hak uğrunda
evinden savaş için
çıkarmıştı.”57
Sonuç olarak Hz. Peygamber’in bir gece Mekke’den çıkıp 8 km
uzaktaki Mescid-i
Aksa adı verdikleri mescide gitmesi olayı mucizevi
rivayetlerle bezenerek abartılı
anlatımlara dönüştürüldü ve esasen birbirinden ayrı olan
Miraç olayı ile birleştirildi.
Kur’an’da İsra Suresi ilk ayetteki anlatım, ruhi bir olay
olan Miraçla alakası olmadığı
gibi, İsra olayının da maddi bir yürüyüş olup Mekke’de
olduğunu düşünüyoruz.
Ayetteki etrafı mübarek kılınan yerin ise Mekke olduğu
ortaya çıkmaktadır.58
Miraç Olayı
İslam rivayet kültürünün en problemli ve ihtilaflı
rivayetlerinden biri de Miraçla
ilgili olanı olsa gerektir. Hz. Peygamber’in hayatı ile
ilgili bütün meselelerde bu konu
kadar girift ve birbirine muarız rivayetlerin olduğu başka
bir konu yoktur.59 Birçok
Müslüman bilgin, bu konuda bize ulaşan rivayetleri bir araya
getirip uzlaştırmak
için gayret sarf etse de, İslam tarihi boyunca bu girişimler
yeterli olamamıştır. Biz
bu konuda bir telifin mümkün olamayacağını göstermek adına
birkaç örnek vererek
meselenin daha iyi anlaşılmasını sağlamak istiyoruz.
Buhari, Miraç olayının İslam’ın gelişinden ve
peygamberlikten önce olduğunu
aktarır.60 Bu durumda Miraç sırasında emrolunduğu söylenen61
beş vakit namazın
İslam gelmeden önce farz olmuş olması gerekir. Bu örnekteki
karışıklık bir türlü
uzlaştırılamayan konulardan sadece birisidir.62 Bu türden
çelişkilerin birçoğu da
rivayetlerin satır aralarında gizlidir. Örnek verecek
olursak: Hz. Peygamber’in, miraca
çıkmadan evvel amcasının kızı Ümmü Hani’nin evinde yatsı
namazını kıldıktan
sonra uyuduğu ve sonra kalkıp miraca gittiğini Ümmü Hani
anlatır.63 Herkesin
malumudur ki, o dönemde yatsı namazı yoktur. Bizzat Miraç
rivayetlerinde beş
vakit namazın Miraçtan sonra farzolunduğu bildirilmektedir. Bu
da apaçık bir
56. Ateş, XIII, 274.
57. Enfal, 5.
58. Ateş, XIII, 272.
59. Zurkânî’ye göre, birbirinden az ya da çok farklı
rivayette bulunan en az 45 sahabi, bize Mirâc olayı
hakkında bilgi vermiştir. Hamidullah, 252.
60. Buhari, Menakıb, 24; Tevhid, 38.
61. İbn Kesîr, II, 471.
62. Süleyman Ateş, beş vakit namazın Kur’an’da
bulunmadığını, bu yüzden delil bulma adına Miraç sırasındaki
Hz. Musa ile Hz. Peygamber arasındaki diyalogun
uydurulduğunu söyler. Ateş, X, 309.
63. İbn Hişâm, III, 268.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 55
çelişki arz etmektedir.64
Miraç olayı hakkındaki rivayetler baştan sona takip edildiği
zaman her safhasında
bu türden ihtilaf ve çelişkiler bulunduğunu belirtmemiz
gerekir.65 Bu çelişkiler o
kadar telifi imkânsızdır ki, özellikle İbn İshak’tan gelen
rivayetler arasında tercihler
yapıp bazılarını seçip bazılarını aktarmayan66 İbn Hişâm
bile bu kadar çetrefilli
rivayetler karşısında muhtemelen işin içinden çıkamadığından
ve kararsız kaldığından
dolayı, herhangi bir tasarrufta bulunmayıp kendisine ulaşan
bütün rivayetleri
ayrı ayrı aktarmak zorunda kalmıştır. Biz de bu sebeple bir
araya getirilip düzene
sokulamayan rivayetler arasında gezinmek ve bocalamak
istemiyoruz. Sadece Miraç
ile ilgili bazı meşhur ihtilaflı konulara temas edip ve bazı
tespitler yaptıktan sonra
bir değerlendirmeye varmak istiyoruz.
Miraç olayının İsra olayından zaman bakımından ayrı bir olay
olduğu konusunu
yukarda anlatmıştık. Genel olarak tarihçiler tarafından daha
çok Mekke
döneminde meydana geldiği düşünülen bu olayın, en meşhur
tartışması miracın
bedensel olarak mı yoksa ruhi olarak mı gerçekleştiği
konusudur. Kimi bilginler Hz.
Peygamber’in maddi olarak bedeniyle miraca çıktığını
savunmaktadırlar.67 Kimileri
de Hz. Peygamber’in bedensel olarak değil de ruh olarak
miraca çıktığını,68 miracın
bir rüya gibi gerçekleştiğini belirtirler. 69 Miraç’ın
bedensel olarak ancak Mekke’de
gerçekleştiğini belirtenler de bulunmaktadır.70 Bu görüş
sahipleri konuyla ilgili
olarak ve düşüncelerini izah etmek yönünden ciltler dolusu
tartışmalar meydana
getirmişlerdir.71
İlk Siyer kaynakları Miraç olayını rüya sırasında olan bir
şey veya uykudayken
gerçekleşen bir hadise olarak değerlendirirler.72 Kur’an’da
İsra Suresindeki:“Sana
gösterdiğimiz rüya ile ve Kur’an’da lanetlenmiş ağaçla,
sadece insanları denedik.”73
64. Nedvi, III, 430.
65. Bkz. İbn Kesîr, II, 471vd.
66. Guillaume, 125.
67. İbn Kesîr, II, 477.
68. Hamidullah, 241vd.
69. Filibeli Ahmet Hilmi, İslam Tarihi, Edisyon; Cem Zorlu,
İstanbul, 2005, 175.
70. Sarmış, Miraçla ilintilendirilen Necm Suresi’nin
Miraçtan çok önce indiğini bu sebeple Miraçla
ilgisinin olamayacağını belirtir. Ayrıca Necm Suresindeki
Sidretu’l-münteha’nın göklerde değil
Mekke civarında olduğunu uzun uzun tartışarak anlatır. Bkz.
Sarmış, İbrahim, Hz Muhammed’i
Doğru Anlamak, Konya, 2005, 370.
71. Emile Dermenghem, Hz. Muhammet’in Hayatı, Çev; Reşat
Nuri Güntekin, İstanbul, 2006, 137.
72. Ateş, XIII, 274.
73. İsra, 60.
56 Mehmet Azimli
ayetinde bahsedilen rüyanın Miraç olayı olduğunu
belirtirler.74 Bu bağlamda İbn
İshak: “Rasulullah’ın bedeni kaybolmadı, Fakat Allah onun
ruhunu yürüttü.” şeklinde
görüş bildirir.75 İbn Hişâm da aynı kanaati, Hz. Aişe’den
aktardığı: “Onun cesedi
kaybolmadı, onun yalnız ruhu götürüldü.” rivayeti ve
Muaviye’nin Miraç hakkında:
“O, Allah Teâlâ’dan Sadık bir rüya idi.” şeklindeki
rivayetini aktararak paylaşır.
Ayrıca bu görüşü miracın Hz. Peygamber’, Hicr’de uyurken
olduğuna dair rivayetle
de destekler.76 Belazurî de Hz. Peygamber’in ancak ruhunun
gittiğini belirtir.77 Bu
konudaki uzun ve tafsilatlı rivayet ve görüşlerin hepsini
aktarmayı zait görüyoruz78
ve ilk siyercilerin aktarımları çerçevesinde biz de Miraç’ın
ruhi olarak gerçekleştiği
kanaatinde olduğumuzu bildirmek istiyoruz.
Miraç konusundaki en meşhur tartışmaların biri de Hz.
Peygamber’in Miraç’ta
Allah’ı görüp görmediği meselesidir ki; biz bu konuda Hz.
Aişe’nin kendisine bu
soruyu soranlara; kendisini ürperten bir soru sorduklarını
söyleyip: “Gözler O’nu
görmez, O bütün gözleri görür. O Latif’tir, haberdardır.”79
ayetini hatırlatmasını
aktarıp onun tepkisinin bu konunun anlaşılmasında yeterli
olacağını belirtmek
istiyoruz.80
Miraç konusundaki detaylarla ilgili olarak, beş vakit
namazdan önce elli vakit
namazın emrolunduğu, ancak bunun böyle olmasına Hz. Musa’nın
Hz. Peygamber’i
yönlendirmesi ile engel olunduğu şeklindeki rivayet
detaylarına81 güçlü tenkitler
bulunmaktadır. Bu olayda Hz. Musa’nın ön plâna çıkarıldığı,
onun adeta bir muallim
gibi Hz. Peygamber’i yönlendirmesinin Yahudilerin tesiriyle
uydurulmuş bilgiler
olduğu şeklinde itirazlar bulunmaktadır.82 Yine Buhari’nin
bu konudan bahsetmediği
tezinden yola çıkılarak Miraç’ta cennet ve cehennemin
gösterilmesinin mümkün
olamayacağı, yolculuk sırasında kervana uğraması, Miraç
sonrası Hz. Ebûbekir’in
tavrı ve ona Sıddık lâkabının verilmesi ile ilgili olarak
aktarılanların Ehl-i Sünnet
uydurması83 olduğu, yine Miraç sırasında gösterilen
temsillerle84 ilgili olarak da
74. Guillaume, 125.
75. İbn İshak bu konuda değişik rivayetler de aktarır. İbn
İshak, 462.
76. İbn Hişâm, III, 253.
77. Belazurî, I, 296.
78. Bkz. Muhammed Hüseyin Heykel, Hz. Muhammet’in Hayatı,
Çev; Vahdettin İnce, İstanbul, 2000,
I, 286; Nedvi, III, 446.
79. Enam, 103.
80. İbn Kesîr, II, 478.
81. İbn Hişâm, III, 282.
82. İlyas Çelebi, İtikadi Açıdan Uzak Ve Yakın Gelecekle
İlgili Haberler, İstanbul, 1996, 59; Sarmış,
376.
83. Nedvi, III, 449; Heykel, I, 99.
84. İbn Hişâm, III, 274.
İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar 57
değişik itirazlar bulunmaktadır.85
Konuyu uzatmadan Miraç konusunun özellikle başka din
mensuplarıyla bir
yarış içerisinde birçok abartılar içerdiğini de belirtelim.
Bu konuda diğer inançlarda
da Miraç’a benzer birçok anlatım mevcuttur. Eski Hint ve
İran’daki Zerdüşt ve benzeri
inanç mensuplarında bu türden Miraç düşüncesi mevcuttur.
Yahudi Mitolojisinde,
İbrahim, Musa, İdris ve İşaya peygamberler hakkında bu
türden anlatımlar bulunabilir.86
Tevrat’tan da bu türden birçok alıntı yapılabilir.87 Benzeri
türde Pavlos’un Miraç’ı
gibi konuları İslam öncesi Hıristiyanlık’ta da bulmak
mümkündür.88
Fazla uzağa gitmeden; İslam öncesi Arabistan’ın
haniflerinden sayılan Ümeyye
b. Ebi’s-Salt’ın da başından böyle şeylerin geçtiği
belirtilir. Hatta Miraç konusundaki
geçen rivayete baktığımızda, Hz. Peygamber’in yattığı evin
damı yarılarak meleklerin
geldiği ve onun kalbini yıkayıp Miraç’a götürdükleri
şeklindeki anlatımlar,89
Ümeyye b. Salt hakkında da aynen anlatılmaktadır. Buna göre;
dam yarılmış ve
melekler gelip onun kalbini yıkamışlar ve miraca
çıkarmışlardır.90
Konuyu Muhammed Hamidullah’tan uzun bir alıntı ile
tamamlamak ve
son olarak kanaatimizi belirtmek istiyoruz. Hamidullah’ın bu
konuda görüşü şu
şekildedir; “Kendisinden önceki peygamberler Allah katından
bu şerefe erişirlerken,
peygamberlerin peygamberi, Hâtemü’l-Enbiyâ olan Muhammed
(AS) nasıl olur da
benzer alâmetlere sahip olmazdı? İslam tarihi de kendisine
bu konuda çok sayıda
mucize atfetmiştir.”91
“Mirac ile ilgili gerçek ve aslına uygun anlatımları asla
eğlendirici turistik bir
öykü gibi değil de, irşat edici ve bilgilendirici
olaylar(vaaz türü anlatımlar) olarak
okumak gerekir. Kişisel anlayış ve yorumlar çok farklı
olabilir. Nitekim Kur’an-ı
Kerim ve güvenilir hadislerde verilen ayrıntılı bilgilere
dayanan Mirac ile ilgili
çeşitli eserlerin iyiler ve daha az iyiler biçiminde
derecelendirilmesi de buradan
kaynaklanmaktadır. Daha önceki dönemlerde yaşamış olan ve
Mirac’ın fiilî bir yer
değiştirme olduğunda ısrar eden bilginlere sonsuz saygı
duymakla birlikte, ben kendi
kendime, bu yer değiştirme olayının Allah’ın her yerde hâzır
ve nâzır olma sıfatına
ters düşüp düşmediğini sorarım. Kur’an’da Allah bizzat şöyle
açıklamaktadır: “Biz
ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 50/16). Bir başka
ayette ise: “(Can boğaza
85. Nedvi, III, 434.
86. Salih Sabri Yavuz, “Miraç”, DİA.
87. Bodley, R.V.C., Hazreti Muhammed, Çev; Osman Nebioğlu,
İstanbul, 1958, 138.
88. Ateş, X, 322.
89. İbn Kesîr, II, 172.
90. Nedvi, III, 430.
91. Hamidullah, 218.
58 Mehmet Azimli
geldiği zaman, hastaya) biz sizden daha yakınızdır.”
(Vâkı’a: 83-85). “Üç kişinin
gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin
gizli konuştuğu yerde
altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve
nerede bulunurlarsa
bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir.” (Mücâdele:
58/7). Kısaca, biz nerede
isek O da oradadır (Hadid: 57/4, Mücâdele: 58/7). Aynı
mealde daha birçok ayet
vardır. Şayet Allah’ın bizimle ve bize çok yakın olmadığı ve
O’nu gökyüzündeki
Arş’ı üzerinde aramak gerektiği öne sürülürse, bu anlayış
Allah’ın Arş’tan, Arş’ın
göklerden, göklerin de bu kâinattan daha küçük olduğu
anlamına gelir ki, Allah
böyle düşünmekten bizi korusun. Resulullah (AS) de bu
konuyla (Miraç) ilgili olarak
hiçbir açıklamada bulunmadığı, dahası, Resulullah (AS)’ın ashabının
da bu konuda
farklı görüşlere sahip olmaları nedeniyle, söz konusu
ihtilaflar burada herhangi bir
kimse ya da grubu sapıklık ya da Ehl-i Sünnet yolundan sapma
gibi ithamlara yol
açmamalıdır. Herkes Allah’ın kendisine nasip ettiği bilgi ve
hikmet yolunu izlemekte
ve kendisini tatmin eden âlimin delillerini benimsemekte
özgürdür.”92
Sonuç
Ciltler tutan tartışmalarla dolu olan İsra ve Miraç olayı
konusunda bazı hatırlatmalar
ve değinmelerle meseleye temas etmeye çalıştık. Bizim bu iki
konudaki
kanaatimiz şu şekildedir; Hem İsra hem Miraç olayı, inkar
olunamayan gerçekleşmiş
olaylardır. Yalnız ikisine de ayrı ayrı temas edersek, İsra
Olayı aktarıla geldiği şeklinde
değil, Mekke’de olmuştur. Ayette belirtildiği üzere Hz.
Peygamber’, bir gece Mekke’ye
8 km uzaktaki Mescid-i Aksa adıyla o günlerde Müslümanların
namaz kılmak için
kullandıkları mescide yürümüştür. İsra olayı bundan
ibarettir. Ayette etrafı mübarek
olan belde ifadesi Mekke’de gerçekleşen bu olaya temas
etmektedir.
Miraç olayına gelince Miraç Olayı da gerçek bir olaydır.
Yalnız biline geldiği
üzere bedensel bir olay değil, Hz. Peygamber’in bir
rüyasıdır. Hz. Peygamber’, rüyasında
gördüklerinin sahabeye aktarılması ve birçok ilave ve
abartılarla yeniden bir
senaryo ile işin büyütülmesi sonucu konu aslından çok
ötelere götürülmüştür. Bu
abartılar ise daha çok Ehl-i Kitap’la yapılan peygamber
yarıştırması sonucu diğer
dinlerde anlatılan Miraç anlatımlarının transferi ile
oluşturulmuştur. Netice olarak
hem İsra hem Miraç Olayı gerçekse de bize ulaşan anlatımlar
genel olarak gerçeği
yansıtmamaktadır.
92. Hamidullah, 259-260.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder